SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

MENASİK BAHSİ

<< 1722 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا النُّفَيْلِيُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ ابْنٍ لِأَبِي وَاقِدٍ اللَّيْثِيِّ عَنْ أَبِيهِ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لِأَزْوَاجِهِ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ هَذِهِ ثُمَّ ظُهُورَ الْحُصْرِ

 

Ebû Vâkid'den; demiştir ki:

 

Veda haccında Resûlullah'ı (s.a.v.), hanımlarına;

 

"Bu (hacdan) sonra (sizler için) hasırların üstleri (vardır.)" buyururken işittim.

 

 

İzah:

Ahmed b. Hanbel,  II, 446; X, 218-219; VI, s. 324.

 

Veda Haccı, Nebi efendimizin yaptığı ilk ve son  hacdır ve hicretin 10. yılı olaylarındandır. Hicretin 10. yılında İslâm bütün Arabistan'a yayılmıştı. İdarî ve siyasî teşkilâtı tama­men oluşmuş, eğitim faaliyetlerine hız verilmişti. Hz. Nebi bu yılda hac yapacağını etrafa bildirdi. O'nunla birlikte hac yapmak isteyen müslü-manlar kafile kafile Medine'de toplandılar. Hazırlıklarını tamamlayan Hz. Nebi 25 Zi'1-ka'de'de kırkbin kişiyle birlikte Medine'den Mekke'ye yöneldi.

 

Medine-Mekke yolculuğu on gün sürdü. Mekke'ye girdiğinde bu şe­hirde 140 bin müslüman toplanmış oldu. Hz. Nebi bir Cuma'ya tesadüf eden arefe günü (9 Zi'1-hicce) Arafat'ta, Rahmet Tepesi'nde deve üstünde İslâm inkilâbının en büyük konuşmasını yaptı. Veda Hutbesi de­nen bu konuşma insan hak ve vazifelerini özetlemektedir. Hz. Nebi, bu konuşmadan üç ay sonra vefat ettiğine göre, bu onun, gerçek vasiyeti sayılmalıdır.

 

Aynı gün vahyedilen bir Kur'an ayeti de Muhammed (s.a.v.)'in ilâhi görevinin son bulduğunu açıklamıştır: "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetlerimi tamamladım. Size din olarak İslâmı seçip ondan hoşnut! oldum."[Mâide 3] Bu ayeti işiten Hz. Ebû Bekir bunu peygambe­rin vefatına işaret saydığı için ağlamıştır.

 

Hac dolayısıyla Hz. Nebi Mekke'de 10 gün kaldıktan sonra Medine'ye döndü.

 

Metinde geçen "Bu (hacdan) sonra (sizler için) hasırların üstleri vardır"

 

sözü, bundan sonra size bir kerre daha haccetmek farz değildir. Bir daha hac için evlerinizden çıkmayınız, evlerinizden ayrılmayınız, anlamında bir kinayedir. Bu cümlenin iki ayrı manâya ihtimali vardır:

 

1. Şu edâ ettiğiniz hacdan sonra üzerinize bir daha haccetmek farz değildir.

 

2. Bu hac farizasını edâ ettikten sonra bir daha evlerinizden dışarı çıkmamanız üzerinize farz kılınmıştır.

 

Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in hanımlarından Şevde Bint Zem'â ile Zeyneb bint Cahş bu hadise ikinci manâyı vermişler ve hayatlarının sonuna kadar bir daha hac etmemişlerdir. İbn Sa'd'ın, Ebû Hureyre'den rivayetlerine göre Hz. Şevde ile Zeynep, "Biz Resûl-i Ekrem'in iştihâlinden sonra bir daha yolculuk etmedik" demişlerdir.

 

Hz. Âişe, ise bu hadise birinci manâyı vermiş ve Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in nafile hac yapmayı teşvik eden hadis-i şeriflerini de gözönünde bulundu-rurak nafile hac yapmakta bir sakınca görmemiştir. el-Muhalleb'in beyâ­nına göre Rafızîler bu hadis-i şerifin İfk olayı sebebiyle, vârid olduğunu iddia ederez. Hz. Âişe validemiz aleyhine bir delil saymak isterler. Ayrıca Resûl-i Ekrem'in Hz .Âişe'ye hitaben "Sen Hz. Ali ile haksız olarak savaşacaksın" dediğini iddia ederler. Gerçek olan şudur ki, Hz. Peygam­ber bu sözü Zübeyr b. Avvâm (r.a.) için söylemiştir.[Aynî: Umdetu'l-karî, IX,  134-135.]

 

Râfizilerin hadisi bu şekilde tefsir etmeleri için hiç bir karine ve sebep yoktur. Bu hadisi en isabetli tefsir eden yine Hz. Âişe olmuştur. Çünkü kendisi Nebi (s.a.v.)'e, "Yâ Resûlullah biz cihâdı amellerin faziletlisi olarak görüyoruz. Biz de sizinle beraber cihâda çıksak olmaz mı?" diye sormuş, Resül-i Ekrem de;

 

"-Hayır. En faziletli cihâd, kabul olunmuş hacdır" cevâbını vermiş­tir.[Buhârî, hac] Yine Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de; "Resûl-i Ekrem'e hangi amel daha faziletlidir?" diye sorulunca, "Allah'a ve resu­lüne imân etmektir" diye cevâp vermiştir. "Sonra hangisidir?" diye soru­lunca, "Allah yolunda cihâd dır" demiş; "sonra hangisidir?" denilince de, "Kabul olunmuş hacdır" buyurmuştur.[Buhârî, hac]

 

Bu sebeple Hz. Âişe bir daha hac etmeyi terketmemiş hayatının sonu­na kadar nafile hacca rağbet ve devam etmiştir. Bu hadis-i şerifler erkek­lerin olduğu gibi kadınlarında tekrar tekrar nafile hac yapmalarının meşru olduğuna delâlet etmektedir. Buhârî'nin rivayet ettiği bu hadis-i şerif Nesâî'nin Sünen'inde şu manânaya gelen lâfızlarla rivayet edilmiştir:

 

Adamın biri Resûlullah'a:

 

Yâ Resûlullah hangi ameller daha faziletlidir? diye sordu. Resûlullah (s.a.v.)da, "Allah'a imândır" buyurdu. Adam:

 

Sonra hangisidir? dedi. Resûlullah (s.a.v.); "Allah yolunda cihaddır" buyurdu. Adam:

 

Sonra? Resûlullah (s.a.v.)'da: "Makbul olan hacdır" buyurdu.[Nesâî, menâsik]

 

Ebû Hüreyre Resûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Büyüğün, küçüğün, düşkünün ve kadının cihâdı, hac ve umredir."[Nesâî, menâsik]

 

Bütün bu deliller metinde geçen "Bu (hacdan) sonra (sizler için) ha­sırların üstleri vardır" sözünün, "şu ettiğiniz hacdan sonra bir daha hac­cetmek üzerinize farz değildir, fakat nafile hac yapabilirsiniz" anlamına geldiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hadisin manâsı üzerinde önceleri sü­kûtu tercih eden Hz. Ömer daha sonra hadisin bu manâya geldiğini söyle­yen Hz. Âişe'nin isabetli olduğunu anlayınca kendi halifeliği yıllarında Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in hanımlarının hacca gitmelerine izin verdiği ve on­ların hac ibâdetlerini yapmalarına yardımcı olmak üzere Osman b. Affân ile Abdurrahman b. Avf'ı görevlendirdiği, Buhârî'nin ve Beyhakî'nin ri­vayetlerinden anlaşılmaktadır.